Fahrettin Dağlı
Malum MEB orta dereceli okulların ders müfredatında bir yenileme yaparak cihad konusunu da din dersi kapsamına almış oldu.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz gerekçesini şöyle anlatıyor:
“Bu kapsamdan öne çıkaraktan fıkıh dersinde ve temel dini bilgilerde cihad var ama bu cihad nedir? Peygamberimizin dediği şu; bir savaştan dönerken küçük cihad’dan büyük cihada gidiyoruz diyor. Nedir büyük cihad? toplumumuza hizmet etmek, refahı artırmak, toplumda huzuru sağlamak, toplumun ihtiyaçlarını sağlamak. En kolay şey savaşmak, kavga etmek. Maharet zor olan, barışı sağlamak huzuru sağlamak. Kalkınmayı sağlamak. Cihad deyince aklınıza ne geliyor? Cihadın gerçek anlamı ülkenizi sevmektir, vatanınızı sevmektir, milli birlik ve beraberliğe hizmet edecek her ne gerekiyorsa o konuda faaliyet göstermektir. Kırmak, dökmek, savaşmak bunun içine girmez. Ama vatan koruması, milletini savunmak için, vatanının değerlerini savunmak için gerekiyorsa…”
Milli Eğitim Bakanının gerekçesi bu. İster ağlayın, ister gülün. Bu kadar…
Uzun uzun bu ifadeleri değerlendirecek değilim. Ancak konunun öyle basit ve sapla samanın karışımı olmadığını ifade etmiş olayım.
Evvelemirde sayın bakana hodri meydan diyorum. Yüreğiniz varsa “Adalet ve ahlak” dersini müfredatınıza alın. Cihadı da kapsayan mahiyeti ile dinin direği, ruhu diyebileceğimiz bir dersi ilkokuldan başlayarak üniversite öğrenimine kadar zorunlu ders olarak müfredata yerleştirin.
Malum her Peygamber çağın hastalıklarına (biyolojik, sosyal, ekonomik v.b.) çare getiren reçetelerle beraber gönderilmişlerdir.
Hz. Peygamber de “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”
Çünkü Hz. Muhammed döneminde, Arap yarımadasında büyük bir insanlık dramı, cehaleti ve ahlaksızlığı yaşanıyordu. Kopkoyu bir iklimde adalet rafa kaldırılmış, güçlünün hukukunun cari olduğu arkaik bir sosyal düzen mevcuttu.
Mekke ahalisine Rasulullah’ın “adalet” anlayışını tescil ettiren en önemli hadise, Hacer-ül Esvet taşının yerine yerleştirilmesi konusundaki ihtilafa hakem olması, kanlı geçmesi muhtemel olan bir hadisenin suhuletle, barışla çözüme kavuşturulması idi. Bu ve benzer hadiseler, ondan sonra gelecek olan Peygamberlik görevinin ifasında adeta birer güven vesikası olmuştur.
Onun getirdiği dine karşı çıkılmıştır, ölümüne mücadele edilmiştir. Ancak en çetin düşmanları bile ona duyulan güveni (yalan söylemez, kimseye haksızlık etmez, eminlik sahibidir) inkâr edememişlerdir. Hakkını teslim etmek mecburiyetinde kalmışlardır.
Şimdi burada kendi adımıza bazı sonuçlar çıkaralım. Eğer, inandığımız din adına sahiden bir hizmet üretmek istiyorsak evvelemirde; “Bugün toplum olarak nasıl bir halet-i ruhiye yaşıyoruz? Ne haldeyiz? Yaşadığımız problemlerin nevi nedir?” sorularını sorup, aldığımız cevaplara göre bir ‘ehem-mühim’ sıralaması yapmaktır.
Herhalde ciddi bir ahlak deformasyonu yaşadığımız bir hakikat. İnsan-ı kâmil, yüksek ahlak üzere olanların hak ettikleri bir paye… Kur’an’da karşıt özellik olarak isimlendirilen “Esfel-i safilin” ise aşağıların aşağısı, yani insanlıktan nasiplenmemiş varlıklar olarak tanımlanmaktadır. O kâmil ahlak ki insana şeref kazandırıyor. Kelimenin essah anlamı ile insanı insan kılıyor. İmana muhatap olan insandır. Demek ki İslam olmadan önce insan olmayı başarmak… Şerefli bir varlık olarak yaratıcısı ile muhatap olmak…
Eğer ukalalık saymazsanız acizane kanaatim o ki, şu an Türkiye insanın hava ve su kadar muhtaç olduğu şey, ahlak inkılabını gerçekleştirecek bir toplumsal vetire oluşturmaktır. Tepeden tırnağa her şeyi ıslaha tabi tutmaktır. En baştan başlayıp, toplumun en alt katmanlarına sirayet edecek bir ruh üflemek, bir pınarın kollarını çoğaltarak kuruyan gönüllere su taşımak…
Dediğimi tekrarlayayım. Kendinizden başlatmadığınız her mücadele ve cihad nevi başarısız olmaya mahkumdur. Öyle diyor ya Hz. Peygamber ashabına; “Küçük cihad’dan büyük cihada yöneliyoruz.” Büyük cihad olarak gördüğü şey, insanların kendi iç dünyalarını ıslah çalışması, gayreti ve mücadelesidir. Toplumun önderleri, liderleri, rehberleri, imamları, tarif edilen manada kendi yürek fetihlerini adaletten ve ahlaktan yana ıslah etmedikleri sürece toplumsal bir değişimi, devinimi temin etme imkanları olamaz. Önderler, liderler toplumların aynalarıdır. İnsanlar onlara baktıkça kendilerini görürler. Bu kadar önemli…
Bu kısa açıklamadan sonra Milli Eğitim Bakanı’na derim ki, müfredata cihad mevzuunu koymadan önce buyurun bir de bu veçheden meseleyi muhasebe ve murakabe edin. Toplumun önünde olanları, liderleri ve yönetenleri olarak nasıl bir örneklik veriyorsunuz? Genç nesillere nasıl bir yaşam örnekliği sunuyorsunuz? Adalet, ahlak ve eminlik konusunda kendinizi bir sığaya çekin. Bakalım ne durumdasınız? Eğer sadece okullarda veya mabetlerde verilen din eğitimi ile dini yaşamın kalite kazanması mümkün olsaydı binlerce imam hatip okulu, cami, Kur’an kurslarında verilen eğitim sayesinde bugün çok daha farklı bir toplumsal yapının olması gerekmez miydi? Şu on dört yıllık AKP iktidarında sağlanan onca imkâna rağmen dini yaşamla ilgili müspet verilerin yükselmesi gerekmez miydi? Ne yazık ki tam aksi, geçmişe göre bugün ciddi bir geri gidiş sözkonusu. O halde külahımızı önümüze koyup ciddi bir tefekkür ve tezekkür yapalım.
Eğer sizler, okullara tayin ettiğiniz ve bu dersleri vermekle yükümlü kıldığınız öğretmen ve idareciler, camilerinizde/mabetlerinizde görevlendirdiğiniz imam-hatipler, imamlar ve vaizler, verdikleri dersin gerektirdiği ehliyet, liyakat ve yaşam kalitesine sahip değilse, bilgi birikimi açısından allame olsalar bile herhangi bir müspet değişimi motorize edemeyeceklerdir. Hatta arzu edilenin aksine sözkonusu eğitime karşı nefret duygusunu artıracaklardır.
Devlet yönetirken adaleti siyasetinizin mihverine yerleştirmeden, işlerinizi, icraatlarınızı onun ölçü ve tartısından geçirmeden, tayin ettiğiniz idareci ve eğitimcilerin ehliyet ve liyakatlarını tam bir ciddiyet ve disiplinle ölçüp biçmeden müfredatınıza iyi, güzel ve hayır adına koyacağınız her mevzunun, beklenilen anlamda hayırlı ve iyi bir karşılığı olmayacağı gibi tam aksi var olan değerlere karşı nefret hissiyatını tetikleyecektir. Bugün konuştuğumuz, müzakeresini yaptığımız mevzu olan eğitim sistemi ile gençler arasında yaygınlık kazanan agnostisizm ve deizm yayılma eğilimini sürdürecektir. Bunu böyle tahmin etmek için allame veya müneccim olmaya gerek yok.
Son söz: Gelin yarınlarda, bugünlerimizi aratacak daha kötü tablolarla karşılaşmadan, bugüne kadar sürdüğünüz yanlış siyasetinizden sarfı nazar edin. Allah’ın size emanet olarak verdiği iktidar gücünü yine O’nun muradı olan Adalet’i gerçekleştirmeye vasıta kılın.