İbrahim Sediyani
Gazeteci ve yazar İbrahim Sediyani’nin kalemle izdivacı, çeyrek asrı doldurdu…
Gazeteci ve yazar İbrahim Sediyani İpek’in kalemle izdivacı, çeyrek asrı doldurdu. İlk yazısı 19 yaşındayken aylık Yeryüzü Dergisi’nin 15 Şubat 1992 günü çıkan sayısında yayınlanan Sediyani, o gün başladığı yazı hayatına 6 kitap, 9 cilt seyahatname, 2000’e yakın makale ve yarattığı 1 çizgi film karakteri sığdırdı. Bu süre içerisinde 26 ülke gezen Sediyani, ayrıca 5 sivil toplum hareketinin de kurucuları arasında yer aldı.
Sediyani, 25 yıllık gazetecilik ve yazarlık hayatı boyunca 8 aylık dergi, 1 aylık gazete, 1 haftalık gazete, 6 günlük gazete, 3 televizyon kanalı, 1 haber ajansı ve 5 web sitesinde kalem oynattı. Son yazdığı gazete olan Taraf Gazetesi 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen OHAL kapsamında kapanan İbrahim Sediyani, şu anda sadece kendi kişisel haber ve düşünce sitesi olan Sediyani Haber Sitesi’nde yazıyor.
6 kitabı bulunan İbrahim Sediyani’nin kitaplarından üçü Türkçe, biri Kürtçe, biri de üç ayrı dilde (Türkçe, Kürtçe, Almanca) kaleme alındı. Bir kitabı ise Türkçe, Kürtçe, Lazca, Rumca, Arapça, Ermenice, Gürcüce ve Çerkesçe eski köy isimlerinden oluşuyor.
Bugüne dek 3 ülkede (Türkiye, Almanya, Türkmenistan) yaşayan İbrahim Sediyani, halen Almanya’da yaşamını sürdürüyor. Gezi yazılarıyla ve seyyah kimliğiyle bilinen Sediyani, kaleme aldığı “Seyahatname” için şimdiye kadar 26 ülke gezdi. 8 cildi tamamlanmış olan “Sediyani Seyahatnamesi”nin 9. cildi olan Benelüks gezisi (Hollanda, Frizya ve Belçika) ise tamamlanmak üzere.
25 yıllık yazı hayatında İbrahim Sediyani, pekçok İLK’e de imza attı. Ayrıca öncülük ettiği sivil toplum çalışmaları da oldu.
Sediyani Haber editoryası olarak gazeteci, yazar, şair ve seyyah İbrahim Sediyani’ye bundan sonraki çalışmalarında da başarılar diler, yazı hayatının daha da bereketlenmesini Allah-û Teâlâ’dan niyaz ederiz.
“Yazmak benim için bir mücadele metodu değil, bir iş veya meslek de değil, bir yaşam biçimidir. Yazıyorum çünkü yazmayı çok seviyorum. Duygularımı, düşüncelerimi, hayata bakışımı, sevinç ve üzüntülerimi insanlarla paylaşmayı seviyorum. Paylaşmayı seviyorum ve paylaşmak amaçlı yazıyorum. Allah’ı sevdiğim için doğayı, doğayı sevdiğim için hayatı, hayatı sevdiğim için insanları, insanları sevdiğim için paylaşmayı, paylaşmayı sevdiğim için de yazmayı seviyorum.
Ben insanlara belli bir fikri aşılamak, bir ideolojiyi şırınga etmek, okuyuculara yön ve şekil vermek amaçlı yazmıyorum. Yazmamın tek amacı vardır; “paylaşmak”. Fikirlerimi, dünya görüşümü, nasıl bir ülke veya yönetim anlayışı arzu ettiğimi, belli başlı sorunlar karşısında nasıl bir çözüm yolu önerdiğimi, nelerin insanlığın hayrına olduğuna nelerin olmadığına inandığımı, hem Allah-û Teâlâ’nın razı olacağı hem de içinde yaşadığımız toplumun sevip takdir edeceği ideal insanlar olabilmemiz için nasıl bir ahlâka, ne tür bir şahsiyete ve hangi âmellere sahip olmamız gerektiğini, bütün bunların hepsini insanlarla “paylaşmak” istiyorum. Fakat dayatmıyorum, ajite etmiyorum. Dayatma ve ajitasyondan nefret ediyorum ve bu türden yazılar yazmaktan hoşlanmıyorum. Bu türden yazanların yazdıklarını da okumuyorum.
Ben iyiliği, güzelliği, hayrı paylaşabiliyorsam, zaten hem Allah indinde hem de toplum nezdinde görevimi yapmış oluyorum. Bunun için kimseye bir dayatma veya zorlamada bulunmama gerek yok. Ben paylaşırım; alan alır almayan almaz. Ola ki, almak istemeyen kişi de benim düşündüğümden farklı düşünüyordur ve ona göre de iyiliği, güzelliği ve hayrı o dile getirmektedir. Peki, onun haklı olmadığını kim garanti edebilir? Değil mi ki insanlar farklı inanç ve düşüncelere sahip olabiliyorlar, değil mi ki birinin iyi dediğine diğeri kötü diyor, birinin güzel dediğine diğeri çirkin diyor, demek ki benim gözümde iyi ve güzel olan bir şey başkasının gözünde kötü ve çirkin olabilir. Peki ya doğrusu onunki ise? Ya haklı olan ben değil karşımdaki ise?
Sonuçta insana hiçbir ilim doğuştan verilmiyor, insan herşeyi okuyarak, araştırarak, yaşayarak, tecrübe ederek öğreniyor. Onun için, bana göre, hiç kimseyi dışlamamak ve hiçbir farklı düşünceyi peşinen mâhkum etmemek lazım.
Fikirlerimizi, duygularımızı, nasıl bir ülke veya yönetim anlayışı arzu ettiğimizi, belli başlı sorunlar karşısında nasıl bir çözüm yolu önerdiğimizi, bütün bunları biribirimizle paylaşmamız lazım. Bu yazıyla olur, sözle olur veya değişik araçlarla olur, farketmez, ama herkes yapmalıdır bunu. Ve herkes özgürce yapabilmelidir. Duygu ve düşüncelerimizi içimizde saklı tutmayıp ne kadar çok paylaşırsak, sorunlarımızı çözmemiz için elimizde o kadar çok reçete olur diye düşünüyorum.
Farklı düşüncelerden, değişik önerilerden korkmamalı. Bilâkis onlardan ilhâm ve hatta güç alınmalı. Bunu kavrayabilen – ister birey olsun ister camiâ veya toplum olsun, ister devlet olsun – hayatta da başarılı olacaktır. İşte ben de kendi payıma düşeni yapmak için, yazıyorum. Bana ait olanı ifâ etmek, bendekileri paylaşmak için yazıyorum.
Bir nevi, kendimi ifade ediyorum, yazmakla. Ayrıca bana göre, kendini ifade edebilen insan, hayatı ve çevresinde olanları da daha sağlıklı bir şekilde kavrayabilecektir.”
İbrahim Sediyani
(Bir Yaşam Biçimi Olarak Yazmak, Şeniz Ayaz, İbrahim Sediyani ile Röportaj, Kitap Haber, 1 Ekim 2012)