19 Mart 2017 – EVETİ HAK ETTİN SEN HOLLANDA

0

Basri Özgür

Referandum için kararsızdım, sandığa bile gitmezdim belki, hatta gidip hayır oyu atacaktım belki de, ama bu Hollanda’nın yaptığından sonra gidip mührü evet’in üzerine basmak, faşist Hollanda’ya basmak gibi bir vatan görevidir artık!

Bir türlü hizmete koşulamayan, hatta aklı karışıp da hayır bile verecek olan bir kısım kararsız ve yanlış kararlı vatandaşın nihayet bu durumdan vazife çıkaracağı hepimizin tahmini. Ne kadarının oltaya takılacağını biz bilemesek de bir AKP milletvekili bunun iki puan kadar olduğunu, bundan emin olabileceğimiz iddiasıyla söylüyor, Almanlara ve Hollandalılara birazcık da olsa teşekkür etmeyi ihmal etmeden.

Aranan Kan Bulundu!

İktidarın, halkı kendi arkasında saflaştırmak için başvurduğu en temel enstrümanlardan ikisinin mağduriyet algısı ve düşman tehdidi olduğu artık bu ülkede yaşayan herkesin malumu. Yani artık pek kimse malzeme vermiyor, geç de olsa maymun gözünü açtı, diyebilir miyiz? Maalesef hayır. İktidar bu enstrümanların temini konusunda biraz sıkıntı çektiyse bu, muhalefetin göz açıklığından ziyade kendi açgözlülüğünden. Memleketteki pek çok şeyi olduğu gibi mağduriyeti de dibine kadar sömürdü, tüketti aslında. Üstelik epey eksiye geçti; insanlar pek konuşamasa da büyük mağduriyetlerin failini görüyor karşısında, algısını yer mi artık. Dili bile dönmüyor, Bolu Beyi ile selamlaşıyor ancak. Düşman tehdidi desen memlekette kendisine kulluk etmeyen herkesin canına okumuş. (Altı üstü bir yazı yazıyorum, nasıl bir tehdit hissediyorum ben mesela) Hangi tehdidin korkusuyla milleti arkasına yığacak?

En nihayet bir Hollanda krizi imdada yetişti, yetiştirildi. Yetecek mi bilinmez ama aranan kan bulundu gibi görünüyor.

Şimdi ben bunları nasıl derim, vatan haini miyim? Bunları dememeliyim, korkmalıyım. Yahu benim düşüncem ve söylüyorum, ne var bunda! Hayır, son zamanlarda artık iktidarın istemediği (ki bunlar bazı yalanları boşa çıkarıyor olabilir) hiçbir düşüncenizi, kanaatinizi paylaşamazsınız. Korkun! Yandaşı muhalifi, hepimiz korkuyoruz zaten iktidardan, kimi zulmünden, kimi onu kaybetmekten. Konu dışı gibi ama aklına düşüyor insanın, peki ya Allah’tan korkan birileri? Vardır herhalde, olamaz mı?

Valla arkadaş, doğruya doğru, ben bu krizin bile isteye ve sırf bu referandum için iktidar tarafından ateşlendiğini ve tırmandırıldığını düşünüyorum. İktidar ve taraftarları ise aksini iddia ediyor, Hollanda’nın (Almanya ve diğerlerinin de) Türk-İslam düşmanlığından kaynaklı faşistlik yaptığını, iktidarın ise vatan, millet, İslam davası için hatta ilaveten hak, hukuk için yapılması gerekeni yaptığını söylüyorlar. O kadar çok kişi bunu iddia ediyor ki, ben kanaatimi ortaya çıkaran şeyleri bir kez daha gözden geçireyim diyorum.

Bendeki delillere geçmeden önce, bir noktaya daha değinmek istiyorum. İşi ateşleyen bizimkiler olsa da, aynı bizimkiler gibi seçim dolayısıyla gözü kararıp, bizimkilerin oyununa katılan Hollanda. Yani neticede burada bir işbirliği, ortak yapım var. İkincisi, Türkiye’deki faşist uygulamaları haklı olarak eleştirirken, Avrupa demokrasisinde keramet aramanın haklı bir tarafı yok, bu bir. Ayrıca, oralardaki Türkiyeliler hangi görüşte olurlarsa olsunlar ve isterse kendileri bazı haksızlıkların failleri olsunlar (kendi yanlışlarının hesabını herkes gibi verirler) ancak hiçbir hakları gasp edilemez, aşağılanamazlar. Aynı buradaki Suriyeliler gibi mesela. Bütün yeryüzü bütün insanların vatanıdır, olmalıdır. Neyse, uzatmadan delillere geçiyorum.

Bu Gider Kime?

“Hollanda’da 14’ünde seçimler var, biraz ona yönelik olduğunu düşünüyoruz çünkü mevcut iktidar partisi ile aşırı Wilders’in partisi arasında çok az fark var. Onun için 14’ünden önce Hollanda’da bir etkinlik yapılması çok mümkün gözükmüyor ama 14’ünden sonra zannetmiyorum ki Hollanda böyle bir kısıtlama üzerinde dursun.” Bu sözler başbakan Binali Yıldırım’a ait. Ne zaman demiş? 6 Martta bir televizyon programında. Yani bir hafta beklense bu kriz yaşanmayabilirdi.

Bakın sözler Başbakana ait ve tarih 6 Mart. İşte bu tarihten sonra Türk Dışişleri, program organize etmeyi zorluyor. Üstelik diplomatik ilişkilerde, çözüm istenen durumlarda her zaman yapıldığı gibi ikili görüşmelerle süreç yürütülürken kamuoyuna açıklamalar yaparak, muhatabına ağır suçlamalar getirerek ve emrivakide bulunarak. Üç güne kriz servise hazır hale geliyor.

Bu işlerin raconunu herkes biliyor. Benim tercihim değil ama biliyoruz işte, parsel parsel eylemişler dünyayı. Her birine birileri egemen olmuş. Ve herkes biliyor ki eğer birileri bir başkasının ülkesinde bir şeyler yapacaksa, onun bilgisi ve rızası ile yapıyor. Rızası hilafına olmuyor bu işler. Alman vekillerin İncirlikteki Alman birliklerini ziyaretine Türkiye izin vermediğinde dönüp gitmekten ve bir şekilde Türkiye’yi razı etmekten başka yol olmamıştı Almanya için. Obama Berlin’de yapmak istediği seçim etkinliğini Merkel’den izin alamadığı için Brandenburg Kapısında yapamamıştı mesela. Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Türkiye dâhil bütün ülkeler kendi ülkelerinde ve başkalarının ülkelerinde bu hukukla çalışıyor ve çalıştırıyor. Normali bu!

İyi de biz normal, sıradan mıyız? Bahis konusu olan biz isek, Türkler ise iş değişir, biz engel yasak tanımayız mı diyorsunuz? Hani Dışişleri Bakanının efelendiği gibi, Cumhurbaşkanının “ben istersem giderim, kapıdan sokmadığınız zaman ya da konuşturmadığınız zaman dünyayı ayağa kaldırırım” dediği gibi mi gidiyorsunuz? Ya da krizi bizdeki iktidarın ateşlediği iddiasına itiraz edip, asıl onlar kaşıdı ve kendileri kaşındı, biz sadece gereğini yaptık, töremizde olduğu gibi mi diyorsunuz? Burada bir delil daha sunacağım.

Tayyip Erdoğan 2013 Mart ayında (Başbakandı o zaman) Gazze’ye gitmeyi düşündüğünü söylemiş, Nisan ayında ise gidiş tarihinin netleştiğini, Mayıs sonunda gideceğini Türkiye’ye ve dünyaya duyurmuştu. ABD Dışişleri bakanı John Kerry “Ertelese daha iyi olur” deyince “Keşke söylemeseydi. Şık olmadı. Erteleme yok” diye tepki vermişti hani. İşin içinde İsrail, ABD varsa ve evdeki hesap Mısır çarşısına uymayınca, otoritelerin izin vereceği tarihe kadar süresiz erteleniverdi Gazze ziyareti. Peki, Hollanda’daki hamasetin şampiyonları, ne buradaki ne de Hollanda’daki Türkiyelilere bir hayrı dokunmayacak bu anlamsız diklenmeyi eleştirenlere anında hain yaftası asan cengaverler bu konuda neden aslan kesilmiyor, gider yapmadı, yapmıyor.

Türkiye İslamcısına pek çok şey gibi Filistin’in de gerçekte bir hamaset malzemesinden öte bir değer ifade etmediğini ben şahsen anladım. İslam, İslamcılık gibi iddiası olmayan destekçisi için böyle bir beklentim zaten hiç olmamıştı. Filistin’i bir kenara koyalım.

Peki, bu kadar vatan-millet-sakarya deyip küffara karşı ayağa kalkıyorsun, hem de hesapsız. Yahu şu 15 Temmuz darbe girişiminin, hani bugünkü iktidarın eski ortağının yaptığı, hani yandaş gazetecinin 3 ay önce açık bir şekilde devletin bildiğini (tabii ki yalan) yazdığı 15 Temmuzun arkasındaki ABD. Hani jetlerden, tanklardan ateş edilen, 250 insanın öldüğü darbe girişiminin arkasında olduğunu bugünkü İçişleri Bakanının açıkça ve tekrarlayarak söylediği şu ABD.

Madem vatan için, madem şehitler için, madem iktidarın çıkarı, kar-zarar hesabı değil de hak-hukuk, adalet için bu münasebet, ABD ile bu münasebet hangi kitaba sığar. Yahu, Bakan ağzından adını koymuşsun -ki koymasan ne olur, gün gibi ortada. Hesabını soracağım, gereğini yapacağım diye niye dik durmuyorsun? “Hadi yallah, defol üslerden” diyememişsin mesela. Pek çoğu bankaya para yatırdı, dersaneye çocuğunu gönderdi diye yüzbinden fazla insanı işten atarken (fırsat bilip muhalifini, Kürdü, Aleviyi, sosyalisti de atmaya başlamışsın o başka) çok cesursun oysa! Bırak Hollanda’ya kükrediğin gibi hesap soracağım demeyi, yeni seçilen Başkanı 7 Müslüman ülkeye yasak koymuş, Müslümanlığı terörle iltisakın, irtibatın ötesinde ilişkili göstermiş, ağzını aç(a)mamışsın (14 yaşında evladı ölmüş acısı taze bir anayı yuhalatmaktan geri durmamış biri olarak hem de.) Görüşmeyi, telefonunu beklerken yeni yönetimden ilk görüşmeci olarak hem de dünyada gönderildiği ilk ülke şerefini de alarak CIA başkanıyla görüşmek düşmüş nasibine. Ama Hollanda’ya Avrupa’ya öyle mi? Mültecileri gönderiveririz icabında, otobüsler uçaklar boşuna durmuyor değil mi?

Bunlaaar…

“Faşist bunlar” hikayesine gelince, Avrupa’nın demokratlığının neye dayandığını ve nasıl çalıştığını gözden kaçırmak bizi acınası hallere düşürür evet, ama Türkiye’nin oraya demokrasi satması gerçekten eğlenceli. Toplantı ve gösteri özgürlükleri ha! “İşimi geri istiyorum” diye tek başına eylem yapan bir kadını onlarca kez her gün “dağıl(a)madığı için” göz altına alan; bırakalım solcuları, muhalif MHPlilerin, Saadet Partililerin kendi ülkesindeki toplantılarını engelleyen; Bulgaristan’da seçimlerde aday olan Türk kökenli siyasetçi Türkiye’de propaganda yapmak isteyince, siyasetini desteklemediği için Türkiye’ye girişini yasaklayan bir iktidar var.

Bizlerden çok önce buralı olan Ermeni ve Rumların, bugün binde bire düşürülmüş nüfusundan, sembolik de olsa bir tane kamu idarecisi, bırak idareciyi memur yokken, Hollanda’nın Rotterdam şehrinin belediye başkanı da Faslı bir imamın Fas’ta doğmuş oğlu Müslüman Ahmet Abutalip değil miymiş? Bizde ise, terör bahanesiyle, aralarında şiddete karşı tavrı herkesçe bilinen Ahmet Türk’ün başında olduğu Mardin Belediyesi dahil 81 belediyeden Kürt başkanları uzaklaştırılarak kayyuma devredildi.

Polisin göstericilerin üzerine at sürmesi, köpeklerle saldırması konusuna gelince, bu kabul edilemez muamele kahrolası iktidar/devlet refleksinin, otoritesine en küçük bir tehdit hissettiğinde bütün dünyadaki asgari düzeyidir, biliyoruz. Avrupa’nın büyük suçlarının yanında devede kulak bile değil. Bırakın o türden büyük suçları, Türkiye’deki sıradan muamelenin yanında bile esamisi okunmaz. En barışçıl eylemlerde en gaddar saldırıların (izlediklerim, dinlediklerimi hiç saymıyorum) bizzat muhatabı olmuş yüzbinlerce insandan birisi olarak bu iddiada bulunuyorum.

Hollanda dâhil Avrupa, şu en parlak demokrasi çağında bile nice korkunç vahşete, bilhassa kendi toprakları dışında imza atmıştır. Peki, bunları gündeme getirmek, tavır almak için neden böyle kriz zamanlarına ihtiyaç vardır? Tencere dibin kara, seninki benden kara olmasının dışında, her şeyin çıkar hesaplarına malzeme olmasından mı?

IŞİD iki Türk askerini yakarak öldürdü bütün ülke kulağının üstüne yattı, ama Hollanda’da propaganda yaptırmadılar nerdeyse bakan ölüyordu, bıçaklanmadık portakal kalmadı.

“Bunlaaar” nidası, kendi gerçeğine gözü açılabilecek milletin kafasına inen bir yumruktur aslında. Maazallah, bir şeyi sorgulayıp hizadan çıkıverirseniz diye, öfke kusacağınız bir düşman, ama seçilmiş bir düşman sizi hep yolda tutacaktır. Bu yol, milletin bilmem nesine koyan Cengiz’lerin, Ağaoğlu’ların hep sizin sırtınızda taşındığı bir yol olsa bile.

Ne Evetçide Hayır Var, Ne Hayırcıda!

2013 senesinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Parlementosu Sosyalist Grup Başkanıyla toplantısı iptal edildiğinde, Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ “…adeta kovdular oradan” deyip Türkiye’yi rezil etmemesi için Kılıçdaroğlu’nun Türkiye toprakları dışında siyaset yapmasının partisince yasaklanması iyi olur diyerek dalga geçmiş. Bugün Kılıçdaroğlu ise hükümeti destekledi, kendi Hollanda programlarını iptal etti. Peki, bunu niye yaptı, vatan-millet sevgisi, ilkeli hareket? Herkes biliyor ki muhalefet de iktidardan farklı değil, onlar da kar-zarar hesabı içinde, kendi çıkarlarının peşinde.

İktidarı muhalefeti menfaat hesabı içinde iken biz halk, bu ülkenin insanı ne yapacağız? Evet mi diyelim, hayır mı bu referandumda mesela?

Evet dersek, Hollanda’ya, Avrupa’ya, “haçlı”lara hiçbir şey olmaz, olan bize olur, onu diyeyim. Kısaca izah edeyim.

Memlekette bugün (her iki tarafta yüzde 35-40 oranında) halk cepheleştirilmiş, cepheleştirildiklerine karşı yabancılıkları, korkuları, sevgisizlikleri, yenme ve hatta yok etme istekleriyle zehirlenmiş. Bu zehir toplumu çürütmekte, büyük bir yıkıma doğru götürmekte! Her iki tarafta da bu cepheleştirmeden gerçekten kârı olanlar, sadece tepelerindeki bir avuç azınlık.

Bu anayasa değişikliği ile istikrara, güçlü ve büyük ülke olmaya değil parçalanmaya ve yıkıma varılır. Çünkü bu değişiklik toplumun muhalefetteki yarısını iktidar olmaktan değil, muhalefet olmaktan, haklarını koruma imkânlarından da mahrum bırakmayı amaçlamaktadır. Öyle ki sadece muhalefet değil iktidarın kendi tabanının bile haklarını savunma, hesap sorabilme imkânlarını yok edecek bir güç temerküzünün yolunu açacaktır bu değişiklik.

Dolayısıyla ey AK Parti taraftarları, ey Tayyip Erdoğan destekçileri, sizler de gelin hayır deyin. Evet çıkarsa iktidarınız kaybolmayacak, ancak hayır çıkarsa muhalefet etme imkanı kaybolacak. Unutmayın, bu iktidarı bir anlamda böyle bir muhalefete borçlusunuz. Hayır çıkarsa, iktidarınız iş yapabilmek için bugün olmayan yeni bir imkana kavuşmayacak, tabanındaki milyonlarca insan olarak sadece siz bazı haklarınızı kaybedeceksiniz; muhalefetin gücü sıfırlanacağı için iktidar nazarında daha da önemsiz, dikkate alınmaz hale geleceksiniz.

Gelin bu değişikliğe hayır diyelim, sonra halkın hesap sorma, yanlış yapanı değiştirme imkânlarının, bunun için düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün güçlü bir şekilde garanti altına alındığı tedbirlerle birlikte yine güçlü bir yürütmenin seçeneğini getirsinler, bütün millet desteklesin.

Referandumdan Öte

Bu referandumda hayır çıkması gerçekten önemli! İktidara iç barışın önemini, bir kesimi yok sayarak huzurlu bir yere varılamayacağını belki hatırlatma imkânı olur çok geç olmadan böylece. Vatan sevgisiyse eğer, vatanı korumanın dışarıdaki bir yerlere sırtını dayamaktan ziyade, içerdeki adalet ve barıştan geçtiğini görmek durumunda kalır iktidar. Dışarıda Batıya olan ekonomik, politik, askeri bağımlılığa karşı iktidarımın elini rahatlatayım derken ülkenin bir kolunu Körfez Arap sermayesine, bir kolunu Rusya’ya kaptırmayı, üstüne ABD’ye daha kötü bağlanmayı, içerde düşmanlıkla hareket etmenin mecburi sonucu olduğunu… Bölünmüş bir ülkenin dışarıya karşı da son derece zayıf olacağını, çok acı akıbetler yaşamadan önce belki iktidar da anlamış olur, hayır kartını bir görürse.

Hayır çıkması önemli olmasına önemli ama asıl önemli olan şeylerin yanında teferruat sayılır. Adaletle ilişkisi bakımından iktidardan farklı olmayan bir muhalefet var. Muhalefetin hiçbir şeye mecali yok ama gerçek anlamda sorun çözebilmek için iktidarın da ondan farkı yok aslında. Çünkü sorunlar çok büyük ve karmaşık artık. Sorun iktidarla sınırlı olmadığı gibi Türkiye’yle de sınırlı değil üstelik. Türkiye’nin adaletle ilişkisi neyse Batınınki de öyle, Batınınki neyse Doğununki de. Türkiye ya da bölgemizdeki ülkelerin siyasetleri sorun çözemiyor ama gelişmiş, büyük devletler de öyle.

O halde ülkemizden başlarsak, şu cephelerden ve cepheleştirenlerden bağımsız, her iki cepheye de, ne tabiyet ne düşmanlık ilişkisiyle zincirlenmemiş; adalete, özgürlüğe yüzünü dönmüş bir seçenek için hareket edelim. Böyle bir seçenek için ‘hayır’da buluşalım, hayırcılarda ya da evetçilerde değil!

AKP milletvekili Hüseyin Kocabıyık’ın 13.03.2017 tarihinde A Haber televizyonunda yayınlanan “Kadraj” programındaki sözleri.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/697439/AKP_li_Huseyin_Kocabiyik_in_canli_yayinda__Hollanda__sevinci.html
http://www.yenisafak.com/politika/erdogan-gazzeye-ne-zaman-gidecek-510591
http://www.sabah.com.tr/gundem/2013/04/24/gazzeye-gidecegim#
Fuat Uğur, “Cemaatçi askerlere son uyarı: Tavuk ‘tar’da sayılır!” 21 Nisan 2016, Türkiye Gazetesi.
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/591124.aspx
http://www.yenisafak.com/gundem/darbe-girisiminin-arkasinda-abd-var-2495442
http://www.habervaktim.com/haber/456038/erdogan-otobusler-ucaklar-bosuna-durmuyor.html

Soylu ‘sığınmacılar üzerinden’ gözdağı verdi: Her ay 15 bin mülteci gönderelim de şaşırın


http://www.artigercek.com/almanyayi-elestiren-akp-bulgar-partisini-turkiyeye-almiyor/
http://www.ntv.com.tr/turkiye/bakan-kaya-cumhurbaskani-donebilirsin-demeseydi-orada-olecektim,ZNBRcW0dp0KDN5P6Tg5vcg
Bu iktidar için millet azami yüzde 70 oranında sağ partilere oy veren ya da verebilecek nüfus olarak görülmektedir anlaşılan!

Share.

About Author

Comments are closed.