Fahrettin Dağlı
Öncelikli olarak, Türkiye toplumunun karşı karşıya bulunduğu onlarca devasa problem gelip kapıya dayanmışken bugün bu kilitlenmeye maruz kalmamızın son derece isabetsiz bir tercih olduğunu peşinen ifade edeyim.
En çok birlik, beraberlik, dayanışma ruhuna ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde Türkiye insanının bu gündemle meşgul olmasını, toplumun zaten mevcut olan geriliminin birkaç vites ileri sürülmesini akılla, hikmetle izah etmek mümkün değildir.
Sadece bir tesellim var. Az sayıda da olsa “Evet” ve “Hayır” taraftarlarını sükûnete, karşılıklı birbirini anlamaya ve de tahkir ve tezyif etmemeye yönelik çağrıların sosyal medyada paylaşılıyor olması…
Her şeyden önce tartıştığımız mevzu, partiler arası bir müsabaka olmadığı gibi kişiler arası bir seçim de değildir. Yarınlarımızı, geleceğimizi etkileyecek bir sistem yapılanmasını oylayacağız. Onun için de olumlu veya olumsuz kanaat belirtirken parti ve kişilerden maada olarak öngörülen düzenin yarınlarımızla ilgili ne getirip, ne götüreceğidir. İnsanımızın ihtiyaçlarını ne kadar karşılayıp karşılamayacağıdır. Bu müzakerede her türlü ideolojik veya politik organizasyonlardan bağımsız olarak akıl ve hikmet planında konuşabilme erdemini ortaya koymaktır.
İnsanların neye evet, neye hayır diyeceklerini net bir şekilde anlayabilmeleri için özgür, serbest bir müzakere ortamının sağlanması gerekiyor. Bugün cari olduğu haliyle tek sesli bir monologya ile mevzuu oylamaya götüreceksiniz bu haksız ve gayri adil sürecin sonunda çıkacak neticenin ne iktidar sahiplerine ve ne de topluma bir hayrı olmayacaktır.
Eğer bir sistemi oylayacaksak partilerden ve ideolojilerden bağımsız tartışabilmeliyiz. Türkiye, siyasi görüş farklılıklarının çeşitlendiği bir dönemi yaşıyor. Aslında ne Ak Parti’de, ne de diğer siyasal partilerde bir seçmen homojenitesi bulunmamaktadır. Farklı saiklerle bir parti de toplanmış insan kümeleri var. Bu yüzden gerek “Evet” veya gerekse “Hayır” diye tercih beyanında bulunanları, “Hayır” diyorsan şu cephedensin, “Evet” diyorsan falan cephedensin gibi bir ayrıma tabi tutanlar eğer zır cahil değilseler kötü niyetlerine hamlederim. Çünkü normal zekânın gereği budur.
Tarihsel olarak şahit olduğumuz onca hadiseyi bugün değerlendirirken “Eyvah nasıl böyle bir şey yapabilirler?” diye hayıflanırız. Hâlbuki olayın aktörlerine baktığımızda karşımıza “Peygamberin eşi ve damadı” bile çıkabiliyor. Çok güvendiğiniz ve itimat ettiğiniz birisi bile yanlış bir içtihatta bulunabilir. Nihayet “çiğ süt emmiş” bir varlığı konuşuyoruz. Kim olursa olsun insan, şu veya bu saikle yanılan bir varlıktır. Herkesin yanılma riski vardır. Peki, bu riski minimize etmenin bir yolu yok mu? İşte asıl konuşmamız gereken mevzu budur. Bir insan veya bir grup bir şey düşündü, tasarladı ve önümüze koydu. Biz de düşündük taşındık işin içinden çıkamadık. O zaman konunun uzmanlarına sorarız, onların konu ile ilgili kanaatlerini dinleriz, okuruz. Adil ve serbest bir müzakereden sonra hâsıl olacak netice, sakıncaları minimize edilmiş bir sonuçtur.
Gelelim âcizane kanaatime:
Bir defa mümkün olduğu nispette meselelere partiler üstü bakmaya, sistemin işleyişi anlamında, ne getirip götüreceğine odaklanıyorum. Kişilerden bağımsız bir sistemi konuşacaksak yetkinin, kötü niyet sahiplerinin eline düştüğü zaman ne olabileceğini düşünmektir. Tam da Allah tevafuk buyurdu. Önümüze ABD’de Trump örneğini koydu. Eğer ABD’de demokratik kurum ve kuruluşlar, bağımsız yargı ve devlet dışı sivil inisiyatifler olmasa düşünün Trump’ın nasıl bir kıyametin kopuşuna vesile olacağını?
Hukukçu olmadığım için uzun uzun teknik yorumlar yapmayacağım. Gerek de yok. Çünkü lehte ve aleyhte binlerce görüş, kanaat, yorum ve analiz yapıldı. Sanal ortamda rahatlıkla ulaşabileceğimiz bilgi mevcut. Dolayısıyla bize düşen, bu kanaat ve yorumlar üzerinden doğru bir tercihte bulunmaktır. Kötü niyet sahiplerine, yaşadığımız bu coğrafyada, yaşamayı zehir edecek fırsatı vermemektir. Ki bu endişeyi çoğu Ak Partili arkadaş da seslendirmektedir. Âcizane benim onlardan farkım: Onlar diyorlar ki: “Ya bu düzenlemenin sonucunda Erdoğan veya muadilleri seçilmezse, bizden haz etmeyecek birisi gelse ne yaparız?” Ben de diyorum ki: Sn. Erdoğan veya bir başkası fark etmez. Kim gelirse gelsin, tek adamdan çıkacak kararlarla toplumun hukuk için de adil yönetilemeyeceği endişesindeyim. Anadolu tabiriyle bu güç “Evliyayı bile azdırır” noktasına götürür. Yasama meclisini bir “Şura Meclisi” olarak düşündüğümüzde parlamenter sistemin sağlıklı bir şekilde işletilmesi milli iradenin tecellisi anlamında son derece önemlidir. Tek adam iradesinin dominant olacağı bir yönetim (monarşi) ne insanidir ve ne de İslami’dir.
Ak Parti’den çoğu insanın da seslendirdiği gibi mevcut değişikliğin kötü niyet sahiplerinin elinde geleceğimizi karartacak bir düzenlemeye dönüşeceği şeklindeki insani ve İslami endişelerim nedeniyle “Hayır” diyorum. İnşallah isabet edenlerden olurum.